Thursday, February 25, 2010

Bir Öğretmenin Hikayesi


Disleksi blog için fizik öğretmeni Cebrail Koçak ile yaptığımız bu ropörtajın önemi çok büyük.Çünkü eğitim hayatının büyük bir bölümünde zorluk çeken Cebrail Koçak aslında bir disleksi.
Disleksi olmasına rağmen kendisi başarılı bir fizik öğretmeni.

Merhaba, bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

Merhabalar, Aksaraylıyım 8 çocuklu bir ailenin 6. çocuğuyum. Elazığ’da özel bir eğitim kurumunda fizik öğretmeni olarak görev yapıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.

İlkokulda hangi problemlerle karşılaştınız?

İlkokulda ciddi sıkıntılar yaşadım.
İlkokul öncesi çocukluğuma dair pek bir şey hatırlamıyorum.
İlkokul 1. sınıfta çok problemim yoktu. Fakat asıl sıkıntılar bundan sonra başladı.

İ.Ö. 2.sınıfta okumayı iyi yapamadığım için, tembeller grubuna dahil olmuştum bile.

3.sınıfta çarpım tablosunu ezberleyememem yüzünden tembelliğim tescillenmişti. Bu yıl ailemden de çok baskı görmüştüm. Herkes seferber olmuş bana çarpım tablosunu ezberletmeye çalışıyordu, bunun çok kolay bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı. (hala çarpım tablosu ezberimde olmayanlar var: 9x7=?).
Artık babamın kanaatiyle sınıf geçiyordum.

4.sınıf; “sınıf içi sesli” okumada çok beceriksizdim. Bir keresinde okuma esnasında bir kelimede takılmıştım. -Örneğin- Linyit kelimesini ben ‘’limit’’ diye okuyorum, öğretmen ’’tekrar oku’’ diyor, ben yine yanlış okuyorum, bunu 5–6 kez tekrar ettik. Ben kelimeyi iddialı bir şekilde hep yanlış okudum. Sınıfta gülüşmeler, alaycı ifadeler, öğretmenin kızgın bakışları vs. tahmin ediyorsunuzdur.

Okul döneminde hatırladığınız sizi üzen bir anınız var mı?

Benden bir alt sınıfta (3. sınıfta) okumakta olan kız kardeşim vardı.
Öğretmenim beni onun sınıfına götürdü, bir yazının aynı paragrafını bir ona okuttu, birde bana okuttu, fark felaketti.
Kardeşimin sınıfı önünde, yediğim tokatlar onuruma çok dokunmuştu.
Hâlbuki bu hadise bir öğrenci için yaşanmaması gereken ciddi bir olaydır. Ben bu tip olaylara “özgüven travması” diyorum.
O günüm mahcubiyet içinde geçmişti. Olay bununla sınırlı kalmadı tabiî ki akşam eve geldiğimde korktuğum başıma gelmişti, olayı ailem de duymuştu. Bir de annemlerden fırça ve daha da kötüsü “bu çocuk adam olmayacak” gözüyle bakılmam. Bu müthiş performansın(!) ardından 4. sınıfta okulda kalmıştım. Artık kardeşimle aynı sınıfta okuyacaktım. Bu da benim için ayrı bir mahcubiyetti.

Türkiye’deki eğitim sisteminde sizi en zorlayan neydi?

Tembelliğimin tescillendiği bir başka olay; bir dersin konusunu ezberden anlatma olayı idi. Hala hiç beceremem. Okullarda ödevlerin çoğunluğunu bu anlatım şekli oluşturuyordu.

Durumunuzun anlaşılmaması sizi okul içinde nasıl davranmaya sevk etti?


Tabi bu esnada, arka sıra öğrencileri olarak benim kontrolümde 3–5 kişilik gruplaşmalar oluşmakta idi. Çocukça illegal organize işlerimizde olmakta idi. Kitap, deney aletleri, sınav sorularının cevap anahtarlarını çalma gibi… Bu olaylar büyüyüp karakolluk bir olay ile de sonuçlanabilirdi. Kenara itilmişliğin böyle bir problemi de var.

Bu başarısız görüntünüze rağmen ilgilendiğiniz okul dışı etkinlikler var mıydı?

Burada da bir enteresanlık var tembelim ama Kitaplara ve deney aletlerine aşırı ilgim vardı. Satrancı çok seviyor ve iyi oynuyordum. Zekâ sorularına ve bulmacalara da çok ilgim vardı.

İlkokul öğretmeninize dair hatırladığınız çarpıcı bir anınız var mı?


5. sınıfta ilkokuldan mezun olurken öğretmen beni yanına çağırıp “sen artık okuma, kısa yoldan iş hayatına atıl, bir meslek sahibi ol, sanayiye çalışmaya git” tavsiyesinde bulunmuştu. Bende okuldan soğumuş birisi olarak öğretmenimin bu tavsiyesine çok sevinmiş ve “inşallah ailemi de ikna eder” diye düşünmüştüm.
Bir başka hadise; tanımadığım bir adam, ağabeyime “bu çocuk çok zeki, okur büyük adam olur” demişti. Ağabeyimde ‘’iyi bildin(!)’’ diyerek gülmüştü. Bu adamın sözleri bana ayrı bir güç vermişti, bir özgüven kaynağı olmuştu. Bu olay Dislektik bir çocuğa güvenmenin ve iltifatın ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Çünkü zaten mevcut bir kapasite var, çevresel faktörler onun üzerini kapatmakta.

Ortaokul döneminiz nasıldı?

Orta 1 (6. sınıfta) ilk dönem 4 zayıflı karne. Matematik, fen gibi dersleri anlıyorum fakat yazılıda istediğim sonuçlar gelmiyor. Neyse ki 2. dönem Teşekkür alarak herkesi şaşırtmıştım.

Yine unutamadığım bir olay; 7. sınıfta fen dersini çok seviyorum, hele elektrik konusuna bayılıyorum, bu konularda el becerilerimde çok iyi idi. Öğretmen sözlü sınav yapıyor, tahtaya kalkan öğrencilere genelde “devre sorusu” soruyor, ben oturduğum yerde hepsini çok iyi çözebiliyorum.
Kendi isteğimle sözlüye kalktım, öğretmen bana “Reosta”nın tanımını sordu. Tanım ezberlemek benim için çok zor bir iş…
Evet, reostanın ne olduğunu ne işe yaradığını çok iyi biliyorum, hatta elektronik devrelerde söküp-takıp kullanmaktayım fakat kitaptaki tanımı yapamıyorum. Enteresandır pratikte reostayı, öğretmen benim kadar iyi bilemiyordur.
Sonuç; öğretmen tarafından iyi bir fırça benim hakkımda çeşitli olumsuz ön yargılar “zaten ben biliyordum…” gibi sözler ve sözlüye düşük not…
Yakın-arkadaşlarımın öğretmene “hocam arkadaşı yanlış değerlendiriyorsunuz, bu konularda çok başarılıdır” diye müdahaleleri de beni kurtaramıyor. Alın size bir “özgüven travması” daha! Sonra da derler ki medeni cesaretin yok vs… Bu tür olaylarla tamamen sindiriliyorsunuz.

Lise hayatınızı da etkiledi mi bu durum?

Lise hayatım diğer yıllarıma göre daha rahat geçti, derslerimizin çoğunluğu sayısal olduğu için kendimi denklemlerle daha iyi ispatlayabiliyordum. Geometrim çok iyi idi, öğretmenlerimin dahi çözemediği soruları çözebiliyordum. Fakat lise 2 de tarih dersimiz vardı, bu dersi de çok zor geçtim.

ÖSS’ye hazırlıkta şu problemlerle karşılaştım; aynı zaman diliminde arkadaşlarımdan çok daha az soru çözebiliyordum.
Gün boyunca çalışma sürelerimiz aynı olmasına rağmen onlar konuları bitiriyor, ben konuları bitiremiyordum.
Deneme sınavında süre yetmiyordu ve ÖSS’de de öyle oldu.

DPÜ fizik bölümünü kazandım. Birkaç puanla bir üst tercihim olan matematik bölümünü kaçırdım.
Yani çok az daha sürem olsaydı farklı bir bölüm kazanabilirdim. Bu eğitimde fırsat eşitliği ile çelişmekte.

Üniversiteyi kazandınız ve orda neler yaşadınız peki?

Üniversitede çok zor sınavlardan (yorum, mantık yürütme veya ağır problemlerden oluşan sınavlardan) iyi puan alıyordum, fakat ezber gerektiren sınavlarda çok zorlanıyordum.
Hatta ağır problemlerin çözümünde farklı, güzel metotlar geliştirdiğim için bölüm başkanının takdirlerini almıştım.

Sınavların son dakikasına kadar çıkamıyordum, bu da sınav gözetmenlerini çok kızdırıyordu.

Üniversiteli olmama rağmen hala alfabeyi ve ayları sıralayamıyordum. Bu durumun kaynağı bilinmeyince insan kendi kendini sorgulamaya başlıyor.

2 comments:

kekik said...

Özgüvenin zedelenmesi disleksi çocuklarda en büyük problem. Oğlumda bunu yaşıyoruz, yapadığı o kadar hissettirildi ki, bir şeyde başarılı olabileceğine inanmıyor. Biz de ailesi olarak onun kendisini iyi hissedebilmesi için her fırsatta övüyoruz. Ama okulda tekrar aynı başarısızlık hissini yaşamaya devam ediyor. Bu kısır döngüyü kırmak çok zor!

Betul / Ann said...

Özgüven problemi yaşadığımız en büyük sorun.Bu problemin aşımı, sadece ailenin takdirive anlayışı ile çözülemiyor.Burda okula ve öğretmene çok görev düşüyor.Okul içinde, arkadaşlarının yanında küçük düşürülen,eksiklikleri gözöüne serilen çocuğun arkadaş ilişkileri de zedelenebiliyor.İsterseniz bizim facebook'ta disleksi ile ilgili gruba katılabilirsin. Öğrenme Farklılığı/Learning Difficulties.Bunun için facebook'a girip arama çubuğuna grup adını yazabilirsiniz.